Bunlardan da anlaşılacağı üzere Ertuğrul Gazi cesur, savaşçı ve atak bir kimseydi. Sahip olduğu toprakları hızla genişletmesi, zamana göre hedeflerini belirlemesi enerjik bir kişilik olduğunu göstermektedir. Devlet idaresinde ve teşkilatında kabiliyetli olduğu açıktır. Zira görev yaptığı süre içerisinde devlet kurmamış olsa bile boyunu etrafındaki tehlikelerden korumuş, iyi bir şekilde sevk ve idare etmiştir. Kendisi Osmanlı Devleti ağacının fidanlarını, yiğitlerini ve ilk padişah Osman Bey’i yetiştirirken “Cihad ve fî sebîlillâh ilây-ı kelimetullah” düşüncesini de onlara aşılıyordu. Son derece inançlı, dindar bir kişi olduğu bilinmektedir. Ömrünü Allah yolunda düşmanları ile savaşa adamış olan Ertuğrul Gazi Osmanlı Devletinin mayasını çalmıştır. Yeri geldiğinde düşmanları ile dost geçinmesini bildiğini de tespit ettiğimiz Ertuğrul Gazi’nin bu şekilde stratejik ve politik becerisinin de bulunduğunu öğrenmekteyiz. Kendisi aşireti ve gelişmesi için en uygun doğal, stratejik, coğrafi koşulların bulunduğu yeri arayıp bulmuş ve Söğüt ve çevresine gelip yerleşmiştir. Bu özelliklerinden başka Ertuğrul Gazi’nin ileri görüşlü, tedbirli, siyaset biliminden anlayan, askeri görüşlerinde isabet sağlayan bir kimse olduğunu kaynaklardan öğrenmekteyiz.
Şurası muhakkak ki Osman Gazi’nin dayandığı Kayı boyunun mevcudu kısa sürede büyük bir beylik teşkil edecek miktarda görünmemektedir. Ancak 1230’lu yıllarda Anadolu’da görülen Ertuğrul Bey’in kudret ve itibar sahibi bir şahsiyet olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim kendisine Söğüt ve Domaniç civarı kışlak ve yaylak olarak verildiğinde o mıntıkada kısa bir sürede söz sahibi olabilmiştir.
Bu durum Ertuğrul Bey’in savaşçı kişiliğinden ziyade karizmatik yapısından da kaynaklanmış olmalıdır. O, bölgedeki gayrimüslim unsurlarla iyi geçinmekte, büyük bir ihtimalle arazi ve sair ihtilaflarda hakem rolü üstlenmekte, Müslim, gayrimüslim halklar arasında bir baba rolü oynamakta ve herkes üzerinde saygı uyandırmaktadır. Osmanlı istimalet politikasının temelleri de bu noktada aranmalıdır. Osmanlılarla Bilecik Rumları arasında karşılıklı güven esasına dayalı iyi münasebetlerin gerçekleştiği görülmektedir. Osmanlılar, Ertuğrul Bey devrinden beri yaylaya gittiklerinde ağır eşyalarını Bilecik Rum beyine bırakırlar yayladan döndüklerinde de çeşitli hediyeler verdikten sonra eşyalarını alırlardı. Bu durum Osman Bey devrinde de devam etmiştir. Âşıkpaşazâde bu noktada Osmanlılara duyulan güveni “kafırler bunlara begayet itimad iderlerdi” cümlesiyle ifade eder.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla bize göre onun belki de en önemli özelliklerinden bir tanesi de zayıf durumda bulunan kimseleri durum ne olursa olsun desteklemesi, zor durumda kalanı kollaması ve fırsatçılığı sevmemesidir.
Neşri, Ertuğrul Gazi’nin fakirlere ve dindar kimselere üç günde bir yemek pişirterek dağıttırdığını yazmaktadır. Ayrıca Neşri onun çıplakları giydirdiğini, dul kadınlara daima sadaka verme âdeti bulunduğunu da ifade etmektedir. Bizde böylelikle Ertuğrul Gazi’nin babacan, fakir fukara ya karşı sorumluluk hisseden, insaf sahibi ve yardımsever bir devlet adamı olduğunu öğrenmiş oluyoruz.